18.08.2017

Küller ve hiçlik

Babasından ardakalanlar semaver şeklinde metalik bir kavanozdaydı. Denize öylesine aşıkmış ki, küllerinin suya serpilmesini vasiyet etmiş. Ancak beklenmedik bir anda bir kalp krizinden göçünce; vasiyeti hemen yerine getirmeye gönülleri varmamış. Öyle yapsalar babalarının yokluğuyla doğan boşluk sanki iyice büyüyecek – bunu yapmaya gönülleri el vermiyor. Tabii şimdilik. Belki ileride buna cüret edebilecek gücü bulabilecekler kendilerinde.

Zira ülkenin yasalarına göre külleri öyle parçalara ayıramıyorsun. Ya tamamını evinde tutacaksın; ya da tamamını devletten izin alarak dışarıda bir yerlere serpeceksin. Aksi takdirde devlet eve gelip o “semaver”i ansızın tarttığında, gramaj eksik çıkarsa; hapis cezasına kadar varabilecek belalarla karşılaşabiliyor aile...

Bunları bana o söylemedi tabii ki. Ama kafalar iyiken, bir akşam, “ölünce sence nereye gidiyoruz, yok mu oluyoruz?” gibi bir soru yöneltti, ansızın.

Bilmiyorum, dedim. Bilmediğim bir şeyle ilgili nasıl yorum yapabileceğimi de bilmiyorum gibisinden bir cevap verdim. Sanki evrenin sırlarıyla ilgili bir uzmanlığım varmış gibi cevabımı çok ciddiye aldığını farkedince, “Peki sence ne oluyor?” diyerek topu ona attım. Dünyevi formda başka bir yere gittiğimize, klasik bir cennet – cehenneme ben de inanmıyorum, diye cevapladı. “Ama şu an bizim akıl edemeyeceğimiz başka bir enerji formuna dönüştüğümüzü düşünüyorum ben. Sence de böyle olamaz mı?” Ölünce başka bir hâlde enkarne olmamız, bir formdan başka bir forma geçişimiz bence de çok makul aslında diyerek, kafamı salladım ve onu onayladım. Gülümsedi.

Böylesine duygusal, zarafet sahibi akıllı bir kadını; böylesine güzel bir ruhu "kuru" bir rasyonaliteyle üzemezdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder