Gece geç saatler... Metro
nerede diye soruyorum. Keçi sakallı Türk akademisyen sırıtarak, kendinden gayet
emin bir ses tonuyla söylüyor bana. Söylediği yerde ise metrodan eser yok! Mecburen
ters istikamete yürüyorum. Yüksek topuklu, top gibi yuvarlak yapay göğüslü ama oldukça
alımlı, buğday tenli bir fahişe yaklaşıyor yanıma. Muhtemelen doğu Avrupalı.
İngilizcesi ise pürüzsüz. Elimde haritayı görünce “Senin için ne yapabilirim?”
diye soruyor. “Metronun nerede olduğunu söyleyebilirsin, mesela” diye cevap
veriyorum, kendisinden ağır azar bekliyorum. Şaşırtıyor beni. Az evvelki
gülümsemesini olduğu gibi koruyarak harita üzerinde tatlı tatlı anlatıyor,
adresi muntazam kibarca tarif ediyor bana. Elimle koymuşum gibi buluyorum
istasyonu sayesinde.
Böylelikle akademisyen
hıyarın tarifinin tamamen atmaca olduğunu anlıyorum.
Buradan nice dersler
çıkarabiliriz, ey talip. Bir tanesi, Avrupalının fahişesine bir devlet memuru
akademisyenden daha çok güvenmeliyiz, olabilir. Diğerlerini ise size bırakıyorum.