18.11.2012

Melankolinin ve fütürizmin ötesinde - I

“Bu yaşam deneyimi de gösteriyor ki, her anın ‘hesabını tutarak’ yaşamak olanaksızdır”
Budala, Dostoyevski


Şey’leri süreçler olarak değerlendirip, modellerken geçmiş ve gelecek bir arada düşünülür.

Örneğin lineer öngörücü’yü baz aldığımızda geçmiş olgular üzerinden modelleme eğilimindeyizdir. Diyelim bir t an’ına ait bir x olgusunu modellemek istedik (x örneğin döviz kuru, t ise tam bugün, yani 18.11.12 olsun. Bu durumda geçmiş n adet günün kur değerlerinden bugün’ü tahmin etmek isteyelim):

x(t) = a1 x(t-1) + a2 x(t-2) + ... + an x(t-n)

Buna sinyalciler otoregresif model diyorlar. Günlük hayatımızda da bu tür hesapları sıkça yapageliriz. Örneğin bugünkü sevgilimle olan ilişkimi değerlendirirken geçmiş günler yaşadıklarımı diyelim duygusal yoğunluklarımla (ai otoregresyon katsayılarıyla) çarpıp toplarım ve bugün onunla yaşayacağım sonucu ben’deki emosyonel durumu tahmin ederim. Bunu eğer kişisel hayatımda çok hesapçı / kitapçı biri değilsem genelde “bilinçdışı” yaparım. Bundan günün sonunda, “beklediğimden daha mutlu” olurum, ya da “beklediğimden çok daha kötü bir gün” geçirmişimdir. Buradaki önemli nokta, kendim ve sevgilime dair modellerimi böylesi bir hesapla kurguladığımda geçirdiğim gün’ün kendinde değerinden de ötede, geçmiş zamanlardaki durumları da hesaba katarak bir duygu durumu yaratmamdır. (Elbette herkes böylesi basit bir model tutturmaz; ya da daha az dereceli bir modele sahip olabilir, diyelim 1 dereceli modele sahip olan biri, geçmiş’i sadece bir önceki gün olarak düşünebilirken, 3000 dereceli bir modeli olan biri yaklaşık 10 yıl’ın hesabını tutar, bu kişilere daha vefalı ya da kindar olma eğilimindedirler.)

İlginç olan modern insanın genel düşünme tarzının tam da klasik otoregresif modele uygun olmasıdır. Sigorta şirketleri tam da bu raison d'être’den istifade etmek yoluyla büyük karlar ederler. Yani eğer geçmişte doğru “yatırımlar” yaparsanız, gelecekte bundan kazançlı çıkarsınız fikri aslında göründüğünden daha büyük yanılsama içerir. Tam tersine, sizin yaptığınız hesaptan her zaman kazançlı çıkan sigorta şirketidir. Öyleyse pragmatik açıdan bile modelinizde problemli birşeyler olsa gerek ki, onlar hep kazandığına göre, siz yani müşteriler hep kaybetmeye mahkum durumdasınız.

Aslında çok kez gözden kaçırılan, bahsettiğimiz öngörünün tam tersten de gerçeklenebileceğidir. Olaylar zincirini tersten tahayyül edelim: Yani bu kez t anındaki x olay’ını, gelecek değerlerinden öngörmeye çalışalım:

x(t) = a1 x(t +1) + a2 x(t+2) + ... + an x(t+n)

Bu modele geri öngörü diyeceğiz. Zihnimizin harcayacağı enerji açısından ilk modelleme (ileri öngörü) ile bu tarzdan bir modelleme (geri öngörü) arasında niceliksel olarak hiç bir fark yoktur. Biri bu dediğime itiraz edip, gelecekteki durumları bilemeyeceğimizden dem vurabilir. Ama modelleme nazarında gelecek de geçmiş de göreli’dir ve kurgusal’dır. Örneğin Osmanlı imparatorluğunun 18. yüzyıldaki durumunu referans noktası alıp,  sonraki tüm olayları (gelecek değerlerini) kullanarak modelleyebilirsiniz, o duruma bugünden bakabilirsiniz. Bu nedenle çocukluk travmalarına sebep olan, çocukken anlam veremediğimiz “kötü olay”, mesela cinsel istismar’ın ta kendisi değildir. Gelecekten retrospektif olarak geçmişte belleğine kazanan kurgusal, fiktif bir “olay”a ilişkin “yetişkin“ yorumunuzdan dolayı bir “çocukluk” travmanız olur. Tüm aklı başında psikanaliz ve psikoterapistlerin onaylayacağı üzere, çocukluk travması bir anlam ifade ettiği anda ve sonrasında (yetişkinlikte yani gelecekte) travma niteliği kazanır, yaşanmış olduğu anda (yani geçmişte) değil. Demek ki, travma yaşamak zihinde gerçeklenen sürekli bir geri öngörü ile mümkün olabilen birşeydir.

Pür muhafazakar düşünce tam da bunu yapar diyebiliriz. Geçmiş’i referans alıp, o geçmiş sonrasını gelecek değerleri kabul edip, tüm modelini bunun üzerinden kurar, yani “eyleme” geri öngörü modeli kullanmak suretiyle geçer. Geri öngörü’ye bireysel baz’da melankolik sıfatını yapıştırabiliriz.

Melankolik, geçmişte “travmatik” bir olay’ı sahiplenir, yaşadığı herşeyi bu olaya bağlayarak, duygusal durumunu düzenler. Yani öngörüsünü hep gelecekten geçmişe bağlar.

Böylesi bir bakış açısını Walter Benjamin “tarihin meleğiyle” ne güzel betimler:
“Klee'nin Angelus Novus isminde bir tablosu vardır. Bu tabloda, gözlerini ayırmadan üzerine düşünmekte olduğu bir şeyden uzaklaşmak üzereymiş gibi duran bir melek resmedilmiştir. Gözleri dimdik bakmaktadır, ağzı aralıktır, kanatları da açılmıştır. İşte tarihin meleği de böyle görünmelidir. Yüzü geçmişe dönüktür. Bizim bir olaylar silsilesiyle karşılaştığımız yerde, o ayağının ucuna savrulan üst üste yıkıntılardan oluşan tek bir felaket görür. Melek kalmak isteyecektir, ölüleri uyandırmak ve parçalanmış her şeyi bütünlüğe kavuşturmak isteyecektir. Ama cennetten bu yana bu fırtına esmektedir; fırtına meleğin kanatlarını öylesine şiddetle yakalamıştır ki artık kanatlarını kapatamaz. Bu fırtına karşı konulmaz bir şekilde, meleği arkasını dönmüş olduğu geleceğe doğru savurmaktadır, önünde kalan yıkıntılar yığını ise göğe doğru yükselmektedir. Bu fırtına, bizim ilerleme dediğimiz şeydir. [vurgular bana ait]”
Tüm bu güzel betimleme aslında benim yukarıda tanımladığım “geri öngörü”ye, melankolik / mesianik modele denk düşmektedir. Melek arkasını geleceğe, yüzünü ise geçmişe dönmüş, tüm referansını, motivasyonunu, feyzini geçmişten almaktadır.  Bu babda, Kemalistlerin “muasır-medeniyet”i hedef aldıkları “ilerleme” söylemine tam zıt konumdadır Benjamin “ilerleme” mefhumu.

Her iki öngörü modeli de “aynı verilere” dayanır. Zira geri öngörü, zamanda tersinirlenerek sıralanmış verilerin ileri öngörüsü ile eşdeğerdir.  Zamane filmlerinden bazılarının sekansları gelecekten başlatıp, geçmişe evrilterek izleyen’e kattıkları “bakış açısı”nı düşünsek bu dediğim daha bir anlaşılır olacak.  Irreversible ya da Memento bu tarz filmlere örnek verilebilir. Olayları zamansal sıra olarak gerisin geriye veren bu filmler, izleyiciye bambaşka bir tecrübe yaşatır ve aslında “tecrübe”nin bellek sekansları arasında çok farklı ardıllarda kurulan ilişkiyle gerçekleşebildiğini bize sezdirir.  Zamanın iki farklı uç arasında aktığı modern fabrika-şirket düzleminde alışık olunan algıdan bir kopuş yaşanmış olur. Sanat böylelikle farklı epokların (sahnelerin) sebep-sonuç ilişkilerinin nonlineerleştirilmesine vesile olur. Bahsi geçen fabrika-şirketin sıkıcı zaman algısından nefes almamıza olanak vermeyi omuzlarına alır (post)modern sanat...

Evet, önümüzdeki veri tamamen aynı olmasına rağmen bu iki farklı uç model, yine iki farklı modele sebep oluyor. Öngörü’yü, Hume’un zihnin A ve B gibi iki ayrık ardışık olayı tecrübe edip, ilintilendirmesine ve A’nın B’ye neden olduğu sonucuna varmasına benzer şekilde ayrık olayların modelde ileri ya da geri sardırılması olarak düşünebiliriz. Aşağıdaki özneye ardı ardına, sırasıyla sunulan iki olaya şöyle bakalım:
İlk olayda hayvan tarafından kafası yenmiş 1 insan var, ağaç dallarında ise endişeli suratlarıyla 4 başka insan. İkinci olay’a bakınca anlıyoruz ki, ilk adam karşısında hayvanı görünce ne yapabileceğini düşünmüş, diğerleri ise kaçmak yolunu seçmişler.  Zihin olayları bu sırada canlandırıp hatırladığında, kafası kopan adamı pek tabii “kahraman” görebilir. Zira Hristiyanlar hep Epok 1’den yola çıkarak, haça gerilmiş İsa figürü üzerinden olayı anarlar. Bu bir zihnin geri öngörü modeli ile çalışmasına bir örnektir.

Şimdi olayları düz ardışık sırasına göre kafamızda canlandırmaya çalışalım:

Adam diğerlerinden ayrılarak düşünmüştür ve bundan ötürü hayvan tarafından koparılmıştır. Dolayısıyla düşünerek, güdüsel davranmayarak “evrimsel oyun”un kuralları gereği 2. olay başına gelmiş ve kafası kopmuştur. Olay 1’i gözlemleyip, Olay 2.’ye baktığımızda, ister istemez Olay 2’yi Olay 1’e dayanarak modelleriz (ileri öngörü). Yukarıdakinde kahraman ilan edilen kurban, bu modelde bir aptal olarak görülecektir. Görüldüğü üzere zihin olayları hangi sırada değerlendiriyorsa, ona bağlı olarak farklı modeller ve stratejiler, bakış açıları, (1. senaryoda muhafazakar, 2. sinde liberal olmak üzere) ideolojiler şekillendiriyor.

Eğer sosyoekonomik insan hayatı kaotik ise, geleceğin öngörüsü ilk koşullara aşırı hassasiyeti sebebiyle aslında imkansız ya da sınırlıdır. Geçmişteki bir tek olay için ise çok çeşitli tarihsel modeller (Hristiyan-Yahudi görüş, Afrika-merkezli değerler, Batı-doğu değerleri, Marksist görüş gibi) olduğunu düşünürsek, geçmişin de, en az gelecek kadar belirsiz ve bulutlu olduğu ve alınan ideolojik konuma bağlı olarak önesürülen yorum’a bağlı olduğu sezilir.

Sorun ise sözünü ettiğim melankolik ve fütüristik ideolojik bakışların ötesine geçtiğimizde, geçmiş ve geleceğimizi nasıl kullanışlı kılabileceğimiz, onlardan neler yapabileceğimizdir.

3 yorum:

  1. başarılı bir senteze dayalı başarılı bir saptama olmuş geçmişin her defasında yeniden yaratılan bir şimdi oluşu. eklektik öğesel zenginlik, zihnine sağlık...

    YanıtlaSil
  2. geçmiş ve geleceğimizi en kullanisli kilmanin yolu ya harika bir corba yapip onlardan da bir miktar icine serpmek ya da bir roman ya da oyku ya da siir yazarken ya da tablo boyarken ya da sarki bestelerken onlari da yanimiza oturmak ve kapali bir odada gunlerce bize eslik etmelerini saglamaktir

    YanıtlaSil
  3. Şu an griple boğuştuğumdan, çorbayı tercih ederdim herhalde :)

    YanıtlaSil